
Alara, Dolanı Dolanı Akar Akdenize:
Alara Çayi'ni üç etapta yürüdük. Birinci etap; Alara'nin çikis yeri olan Çündür'e ve Alara Kanyonu'ydu.
Çündür'e, 300 metre rakiminda Gündogmus Ilçesi'nin en derin vadisi.
Çündür'e, Kemer Köprü'yü geçmeden Alara Çayi'ni sagdan takip ederek tozlu bozuk zorlu bir yoldan araçla gidilebilir. Ya da Gündogmus'tan dolana dolana asfalt ama zorlu bir yoldan inilir.
Çündüre Vadisi, gürül gürül akan su kaynaklari ile ünlüdür. Bugün her kaynak alabalik çiftligine dönüsmüs olup, eskiden balli incirleri(gebik,keletir), kuru üzümleri ile ünlü Malaniçi, bugün baliklari ile ünlü bir yere dönüsmüstür.
Eskiye özlem
Alara'nin çiktigi vadiyi Malaniçi derler. Malan köyleri eskiden üzüm ve incirleri ile ünlüydü. Bu köylerde yasayanlar, incir kurutur iplere dizerler, buna da “Keletir” denir. Ipe dizili olmayan kurutulmus incirlere ise “Gebik” denirdi.
Köylüler bunlari güz sonuna hazirlarlar, yayladan gelen Yörükler de kilçuval, yün kolanlar ve yün deri peynirleri ile degisime gelirlerdi.
Yörükler nerede ?
Sindirfe Köyü'nde yasli bir nine, “Eskiden ne keletirler dizer, ne gebikler kuruturdum oglum. Yörüklerde almaya gelirdi. Bir keresinde Balli Kiz diye yasli bir Yörük kadini vardi. Bir kil çuval ve bir kolana, on oklava keletir verdim. O anda yaninda bir kil çuvali vardi. Onu verdi. Borcu olan kolani sonraki sene getirdi. Simdilerde gelmez oldular. Incirlere kim bakacak” deyip hüzünleniverdi.
Alara Nisan'da çosar
Çündüre'ye inince Uçan Selale'nin önüne çadirimizi kurup yerlestik. Agustos ayinda Uçan Selale, suyunun en az oldugu dönemi yasiyordu. Selaleye selale demek için Nisan'da Çündüre'ye gelmeli. Kis boyunca Gigi Dagi'na, Barci'na, Karayilan Dagi'na yagan karlar Nisan'da erimeye basladi mi iste o zaman çosar Alara Çayi.
Agustos'ta hava sicak, rakim 300 metre olunca oldukça bunaliyoruz. Sonra Uçan Selale'nin altina gidip Alara'nin dogdugu yerden suya giriyoruz. O ne ! Su buz gibi. Girmemizle, çikmamiz bir oluyor.
Nisan'da 100 metre yükseklikten, Akdag'in yamacindan gürleyerek ve etrafa dumanlar saçarak akan selale, Agustos ayinda, 25 – 30 metrelerden suyu oldukça azalmis olarak akiyordu.
Bir süre bekleyip isindiktan sonra Gülseren, Hikmet, Hüseyin ve ben atliyoruz kanyonun içine. Kanyon dik mi dik. Suyun akisi bizi geriye dogru sürüklüyor.
Yüzüyoruz. Kenardan tutunarak yürüyoruz. Ama adeta donuyoruz. Vücudumuzun suyun içinde kalan kismi morariyor. Bir kenara çikip isiniyoruz. Her tasin arkasindan gürleyerek çikiyor sular. Çoskulu, köpüklü ve soguk. Salur'un altindan Malaniçi'ne girip tam da bu kanyonda, esasen selaleden çikan suyla olusan Alara Çayi çosarak Çündüre altlarina dogru kivrila kivrila akiyordu.
Alara'nin baliklari
Hemen çayin kenarindan çikan köpüklü kaynaga kadar gidiyoruz. Su yankilaniyor kanyonda Gökyüzü uzak, masmavi parliyor. Su sesi dinlendiriyor bizi. Alara'nin baliklari yavastan çikiyorlar kanyonun derinliklerinden sanki. Hüseyin'in, “Sunlari bir yakalayip yesem” düsünü anlamislar gibi kayboluyorlar kanyonda. Kanyon bir doga harikasi. Suyun ugultusu, kanyonda yankilanmasi, berrak masmavi akan Alara Suyu, bizi dinlendiriyor. Kana kana içiyoruz kaynaktan. Bir incir agaci salinmis taslarin arasindan suya bakiyor dallari. Uzaniyoruz koparmak için incirlerinden. “Malan inciri bu diyoruz, balli mi balli olur.” Ama uzanamiyoruz. Kayip düsüyoruz. Kanyonun içine. Su bizi aldigi gibi götürüyor asagilara. Taslara çarpmamak için dikkatliyiz. Ama donuyoruz soguk suda.
Sudan çikinca oturuyoruz. Aciktik mi aciktik. Hemen domates, üzüm ve peynire saldiriyoruz. Öyle dinlenmisiz ki ne kadar yedigimizin farkinda bile degiliz. “Ben üzüm ve incir çalacagim” diyor bizim Hüseyin hoca. Orda yasli bir teyzeye soruyoruz. Üzüm ve incir çalabilir miyiz diye. “Koparin oglum kim ne diyecek. Doyurun karninizi” diyor teyzemiz.
Alara'ya inilir de balik yenmez mi ? Aldigimiz ala baliklari, irmak kenarina yaktigimiz atesin üzerinde bir güzel izgara yapip afiyetle yiyoruz.
Alara Çayi, Çündüre'den sonra baglari ve bahçeleri sulayarak, dolana dolana, kayalarin arasina sikisarak Gündogmus'un altinda, Osmanli dönemine ait Kemer Köprü'nün altindan geçerek akmaya devam ediyor. Alara, 80 kilometrelik bir yol kat ettikten sonra Akdeniz'e dökülüyor.
Alara'nin her bölümü bir baska güzellikte, bir baska çoskudadir.
Alara Çayi'nin diger bölümlerini görmek için bu kez Nisan'da tekrar yola çiktik. Bu kez Alara'nin Kemer Köprü, yani Gündogmus'tan asagi kismini incelemek için kampli gezi düzenledik.
Alara'nin asagisi ile ilgili gözlemlerimizi aktarmaya çalisacagiz.
ALARA, DOLANI DOLANI AKAR AKDENIZ'E
Çocuklugumda Anam, “daglar adami kendine çeker” derken, belki o zaman çok sey anlatmiyordu bu deyis bana. Ama bu gün bu deyis çok sey anlatiyor. Daglarla yani bir bütün olarak dogayla ilgilenen birisi için çok önemlidir.
Bayan dagcimiz Gülseren'in endisesi
Doga çekiyor insani kendine; duramiyorsunuz, tanimak yasamak istiyorsunuz. Iste bu duygularla hazirlandik Alara Çayi'nin orta kesiminde kampa. Oralarda çokça domuz ve kurt oldugu söylenmisti bölgeyi taniyanlarca. Gülseren'i tedirgin etmisti bu söylentiler, “Ya gece domuz çadirimiza gelirse, ya kurtlar çadirimiza saldirirlarsa” düsüncesiyle ne yapacagimizi düsünüyordu Gülseren. Sabah saat 06.30 da Antalya'dan yola çikarken gökyüzü kapkaraydi, ama dagcinin yazi kisi olmazdi yeter ki malzemeleri yeterli olsun. Dagci; dogayi taniyan, kosullari bilen ve ona uygun tedbir alan, davranan insan demektir bir anlamda.
Dagci yolunda gerek
Antalya'dan yola çikip Güzelbag (Kizilagaç) kasabasina vardigimizda saat 09.00' du. Hava agir ve soguktu. Kahveler kisi çagiriyordu. Köy kahvesinde simitlerimizle sabah çaylarimizi içip, köylülerden bölge hakkinda yeni bilgiler aldiktan sonra kalktik. Dagci yolunda gerekti. Antalya'dan 193 km. sonra saat 10.00' da Kemer Köprü'ye (Ortagonus Köyü) varmistik. Kemer Köprü, Alanya'dan gelen yolu Gündogmus'a (Eksere) baglayan, Alara Çayi'nin kenarinda Ortagonus Köyüne bagli küçük bir mahalle. Alara Çayi ise baharin getirdigi dehsetli bir gürültüyle akiyordu mahallenin ortasindan, tarihi Selçuklulara dayanan kemerli köprünün altindan. Ortagonus Köyünün tam karsisinda Ümitli Köyü (Olamas), Ümitli'nin biraz üstünde de Gündogmus(Eksere) oturuvermisti daglarin sirtlarina. Aracimizi Kemer Köprü'ye birakarak sirt çantalarimizi alip, Alara Çayi'nin güney kiyisindan batiya dogru yani; Alara'nin akis yönünde yürümeye basladik. Yol hemen çaya sinir gidiyordu. Alara Çayi debisinin en yüksege ulastigi ve her deresinin katilimiyla coskusu daha da artarak dehsetli bir ugultuyla akiyordu vadide. Ugultu öyle bir yankilaniyordu ki , her kayanin altindan büyük kaynaklar yada yer alti sulari geçiyor hissine kapilabiliyorsunuz.
Alara'nin çoskusu
Kayalarin arasinda dar geçitler olusturarak, coskulu, heyecanli, ürkütücü ve insani rahatsiz etmeyen, üstelikte insana huzur veren bir ugultu çikararak akiyordu Alara Akdeniz'e dogru.
3-4 km. yürüyünce Bayir Köyü altinda akan, Bayir Suyu denen 20-35 m. yükseklikten uçarak Alara'ya inen ilk selaleyle karsilasinca heyecanlandik. Agaçlarin arasindan ormani yararak birden Alara'ya yetisme kaygisiyla, Alara'nin gürültüsünde sesi kaybolarak akiyordu Bayir Suyu güneyden Alara'ya. Alara Çayi boyunca yürümeye devam ediyorduk. Bahar çoktan gelmisti Alara vadisine. Kus sesleri yükselemiyordu, Alara'nin ugultusundan. Beklide Alara vadisindeki kuslar daha bir yüksek sesle ötüyorlardi ama bosuna. Çiçekler rengarenk, salepler morun en güzel tonlariyla açmislardi Alara vadisinde. Salepler alimliydi, yabani orkidelerdi bunlar.
Suyun senfonisi
Doganin büyüleyici atmosferinde yola devam ederken, birden irmagin gürültüsü degisip artarak çogaldi,durduk; Alara'ya dogru bakinca taslarin arasindan yani büyük büyük kayalarin arasindan, çaya 15-20 metre uzakliktan uguldayarak köpükler içerisinde delicesine fiskiran debisi oldukça yüksek bir kaynak akiyordu Alara'ya. Köylülerin anlattigi köpüklü su idi bu. Öyle muhtesem akiyordu ki bu köpüklü su, bir gelin duvagi içerisinde heyecanli, coskulu ve mutlu kosuyordu Alara'ya ve Alara daha bir coskulu aliyordu kollarina köpüklü suyu güneyinden. Burada durduk. Bir senfoniydi sanki bu. Köpüklü suyun fiskirirken çikardigi nameler, Alara'ya kavusurken ki ugultusu ve daglardaki yankisi bambaska bir müzik armonisi olarak geliyordu kulaklarimiza. Sonra Bayir Köyü altindan gelen ve yazin azalan bayir deresinin üzerinden geçerek yürüdük. Kuzeyden Gündogmus(Eksere) altindan Sümen Deresi'nin kivrilarak, daglarin arasindan gelip,”Beni de al” aceleciligiyle Alara'ya katildigini gördük. Alara'nin coskusuyla birlikte bizimde heyecanimiz artiyordu. Gözümüz daglarda, kulagimiz Alara'daydi. Her kaynak aniden fiskirip atliyordu Alara'ya. Iste kuzeyden Senir Köyü (Seger) altlarindan, daglardan kayalari yararak kendine yol açip kivrilarak Alara'ya ulasan, “Hüseyin Saraçoglu'nun lale selalesi” dedigi Lele Selalesi coskuyla daglarin yamaçlarindan, ormanlarin arasindan parlayarak iniyordu Alara Çayi'na.
Alara ve selaleler
Sonra daha nice irili ufakli sular sanki her köyden bir haber ulastiriyordu Alara'ya. Alara coskulu, Alara köpüklü, Alara durmak ve doymak bilmez bir hizla akiyordu vadisinde. Orman büyülemisti bizi. Alara vadisi, kayalari, kayalarin sarpligi ve selaleler büyülemisti bizi. Yorulmayi unutmustuk, yürüdükçe yürümek istiyorduk ve 17-18 km. yürümüstük ki; Garahese Köyü ile Karabul Köyü altlarindan bir uçurumun üzerinden çikarak, Alara'ya kavusmanin heyecaniyla kendini uçurumun 80-100 metresinden öylesine birakiveren doga harikasi Neylet (Naylet veya Lanet) Selalesi çikti karsimiza. Doyumsuz bir seyri vardi. Neylet'in karsisina geçip, çantalarimizi indirip Alara'nin köpüklü suyuna ayaklarimizi soktuk. Biz dosttuk Alara'ya. Onu kirletmeyecegimizi hemen anlamistiki, dostlukla ayaklarimizin yorgunlugunu aliverdi. Alara'nin kiyisinda,Neylet'in karsisinda, selalenin coskulu, heyecanli akisina bakarak yemeklerimizi yedik. Saat 15,30 idi. Toparlanip dönmek için hazirlandik. Biraz ilerimizde, Alara'nin kuzeyinde Manas( Kaleycik) Köyü'nün evleri görünüyordu. Manasin karsisina kadar yürüyebilir ve Manas Selalesini görebilirdik ama en az 1-1,5 saat daha yürümemiz gerekiyordu. Vakit geç olmustu. Karanliga kalmadan çadirlarimizi kurmaliydik.
ALARA, DOLANI DOLANI AKAR AKDENIZ'E (3)
Geriye döndük. Dönüste ilk defa geçiyormus hissiyle bakiyorduk çevremize, Alara vadisine. Kemer Köprü'ye 2 km. kala, hemen irmagin kenarinda, orman yoluna bitisik Viran Yer (veran) denen düzlükte çadirimizi kurduk. Kamp atesimizi yaktik. Kampçi kampinda gerekti. Üç çadir, alti arkadastik. Saat 12.00' de kamp atesimizi söndürüp çadirlarimiza çekildik. Alara Çayi, Alara vadisinin issizlasmasina coskusuyla izin vermiyordu. Gülseren, domuz gelir korkusuyla saat 04.00'e kadar uyumadi.
Kamp atesi
Sabah 07.00' de kalktik. Kamp atesimizi yeniden yakarak, sabah kahvaltimizi birlikte, nese içerisinde yaptik. Kamp atesinde ve Alara'nin suyuyla çayin demi ve tadi bir baskaydi. Dagi tanimak, paylasmak, dayanismak çok önemlidir dagci için.
Ikinci gün yani 27 Nisan Pazar günü arabamizi saat 10.00' da tekrar Kemer Köprü'ye birakarak, köprünün üzerinden geçip Alara'nin kuzeyinden Çündüre yönünde doguya dogru yürümeye basladik. 2 km. yürüyünce, Alara'nin kuzeyinden, Pembelik Köyünün altindan gelen Karincali Dere ile Alara'nin birlestigi yere geldik.
Alara, vadisinde mutlu akar
Bir yanda Sari Kaya Dagi(Gündogmus yönünde) , bir yanda Göktas Tepesi (Semet Köyüne dogru), bir yandan da (Kemer Köprü'nün dogusunda) Asar Dagi birden yükseliveriyordu vadide. Bu daglarin arasindan coskulu, güvenli ve mutlu akiyordu Alara Çayi. Ve Kemer köprünün üzerinde dimdik yükselene Susuz Dag, sanki kanat germisti Alara'ya.
Tas döseme kervan yolu
Karincali Derenin üzerindeki tahta köprüden geçince tas döseme kervan yolu kirk kez dönerek, Kirk Dönmeler dagina dogru çikiyordu. Tarihi Romalilara dayanan ve Selçuklulardan bugüne tüm göçerlerin üzerinden geçtigi bu yol, tüm tarihiyle canli olarak döne döne çikiyordu Kirk Dönmeler tepesine. Kendini, tarihini ve güzelligini koruyordu. Her bir tas ölçülü, bilinçli dösenmisti.; develer düsmesin, atlar sekmesin diye. Derenin hemen kenarinda yemyesil, bu mevsimde papatyalara bürünmüs, küçük bir düzlük vardi. Burasinin göçerlerin konaklama yeri oldugu apaçikti, geçici ev ( yikik) yapilan taslar duruyordu. Yikintilari daha bir belirgin duran Hatmalinin Hani, yeri bir baska anlam katiyordu buraya. Bu dönmeleri döne döne çikip tepenin basina varinca çok sert bir rüzgarla karsilastik. Burasi bir baska konaklama yeri olan Agulusu idi. Agulusu'dan bakinca karsimizda duran, Sindirfenin (Çayirözü Köyü) ve Malan Köyünün (Ortaköy) üzerinde yükselen Barcin Akdag ve Karayilan Dagi sert rüzgarlariyla önümüzü kesiyordu. Bu göç yolundan, Payallar, Güney, Güzelbag, Ortagonus, Türkler, Bayir ve Avsallar köylüleri yaylaya gidiyorlardi.
Bu tas döseme göç yoluna derbent yada devrent diyor göçerler. Bu yol dagin yamacina bir uçtan, bir uca tas dösenerek yapilmis.
Yollar yörükleri bekliyor
Simdilerde ölmeye yatmis kirk dönmeler kervan yolu, digerleri gibi. Yaylalara araba yollari yapilinca, develer, atlar bir bir yok olunca; eskiden bir hafta, on günde gidilen yaylalar, bir günde hatta birkaç saatte gidilir olmus. Yollar anilariyla kalivermis bas basa ve ölmeye yatmis kervan yollari üzüntüden. Süslü kervanlar geçermis bu yollardan alli pullu süslenmis Yörük kizlariyla. kiratlar, yörük beylerinin altinda, yepyeni nallarinin sakirtilariyla yürürlermis, geceleri nallarinin çivileriyle devrent taslarindan kivilcimlar çikartarak.
Hüseyin, çobanligi özlüyor
Payallar Köyü'nden, daha önceleri çoban olan ve sürüleriyle, develeriyle defalarca buradan geçen, simdilerde çobanligi birakan Hüseyin isimli biriyle karsilastik. Onunla koyu bir göç sohbetine daldik. Gülseren birkaç kez, “Gidelim, geç oldu” diye müdahale edince eski çoban Hüseyin'in anilarindan koparilmak hosuna gitmedi ve “Siktin be bacim, surada ne güzel iki laf ediyoruz, sen herhalde sehirlisin” demesi bir baska anlam katti yayla anilarina.
Iki günde elli iki km. den çok yürümüstük. Oldukça yorulmustuk. Ama Alara vadisini tanimanin verdigi mutluluk her seye baskin geliyordu. Doga bizi bir kez daha bambaska bir dünyaya götürmüstü. Dinlenmistik, mutluyduk tatli bir yorgunlugun altinda. 15,30' da Kemer Köprüye gelerek, balik lokantasina oturduk.
ALARA, DOLANI DOLANI AKAR AKDENIZ'E (4)
Alara'nin son bülümü daha dolayimsiz ama coskulu, doyumsuz. Ali köprüsünden asagiya da yine Agustos ayinda gidiyoruz. Namaras altinda, Arikçali mezarliginda araçlardan inip son etap Alara yürüyüsünü baslattik. Arikçaliyi geçince saga sapip seyit etkinliginden geçip ibis etkinligine döndük. Buralarda ormanlik alanin içerisinde, zamanla köylülerce ormandan çalinmis etkinlikler. Adlari da üstünde. Ibis etkinligi biraz daha çukurda kalan bir etkinlik bolca mese agaçlari var. Ibis etkinliginin kuzeyindeki tepede antik bir yerlesim yeride bulunmakta. Burada birde harman var. Harman ekinler biçildikten sonra toplanip düvenle sürüldügü alan. Musa diye bir köylü ekinlerini biçip harman yerinde toplamis, düvenle saplari güzelce sürmüs ve beklemis. Yel gelsin samani bugdaydan ayirayim diye. Elinde yaba bir hafta beklemis yeli Musa Dayi. Ama bir hafta ne yel gelmis ne Musa Dayi elinden yabayi birakmamis. Sonra yel gelmis, bugdayi samandan ayirmis Musa Dayi ve “Sükür demis çok sükür ya onbes gün yel gelmeseydi”
Imamlarin lakaplari
Ibis etkinligini geçip kuzey batiya dogru dönüyoruz. Ormanin içinde bir keçi yolu var. Buna sadece keçi yolu denmez. Artik patika olmus. Buralarda keçi yataklari, koyun yatiklari varmis eskiden, çoban evleri(sayvant) yikinti halinde duruyor. Durmus Ali'nin çocuklugu buralarda geçmis”Çok keçi güttüm” bu ormanlarin ortasinda diyor. Hava sicak ama biz hiç günes görmüyoruz. Hafif bir esintiyle ilerliyoruz. Alara Çayi vadisine dogru.
Mandanin yatagina geliyoruz.”Gelin boguldugunun üstü burasi” diyor Durmusali. Durmus Ali Killi'nin oglu. Buralar hep imamlarin lakaplariyla aniliyor. Bir gelin bogulmus bu derede. Manda koyun çobaniymis hiçbir seye aldirmayan, sorunsuz, yazi kisi ayirmayan bir çoban. Kendiyle koyunlariyla, dünyayla dalga geçiyormus her zaman.
Vadi çok derin
Gelin boguldugunu geçip, bir süre ormanin içinden yürüyünce Alavadi önümüze çikiveriyor. Derin mi derin bir vadi. Oldukça asagilardan akiyor. Alara Çayi süzegin oradan çogalarak akan Alara, asagi dogru dar geçitlerden süzülerek akiyor. Eskiden tomrukçular gezermis. Tomrukçular develerle tomruk çeker, Alara'ya tomruk atip suyun akintisiyla tomruklari indirirlermis sahile. Bir an tomrukçu seslerini biran keçi çanlarini duyar gibi oluyoruz. Orman sessiz. Alara çogalarak, ugultuyla akiyor Akdeniz'e dogru.
46 Todokscu Alara Vadisi'nde
Todoks'un günübirlik yürüyüsünde 46 Todokslu Alara Vadisi'nde yürüyoruz. u daglari kimler tanimamis ki efeleri, hirsizlari, çobanlari, tomrukçulari, avcilari. Eskiden geyikler gezer, kurtlar çakallar, ulurmus bu vadilerde. Eskiden ormanlinin sevgisinden keçilerini kaçirip günlerce saklarmis çobanlar bu vadilerde. Sirkat vergisi varmis eskiden, Asar yani. Keçiden alinana sirkat denirmis her on keçiden birini gelip devlet alirmis. Köylüde ne yapsin sirkat vakti gelince keçilerin üçte ikisini kaçirip günlerce saklarmis bu vadilerde. Bazen hiç vermezlermis.Sirkat vergisi on sene birikirmis. Osmanli alacagini birakir mi durmadan sikistirirmis. Ne yapsin köylü. Bir gece develerini yükletip, keçileri alip yola koyulurmus günlerce gider sonra issiz bir vadide yurt tutarmis ve sirkattan kurtulurmus böylece. Çok yer degistirme olmus göçerlerde bu yüzden. Daglar vadiler ormanlar her zaman özgürlükten yana olmus, her zaman baskaldiriya kucak açmis, yoksulun yaninda olmus, ve hep sevda türküleri söylenir daglarda hep dertler daglara anlatilir türkülerde ve hep daglara siginilir, daglar kucak açar zorda kalanlara.
Zorlu inis
Zorlu bir inis var önümüzde her geçit bir kayalikla sonlaniyor zorlaniyor Todokslular. Ama her molada essiz bir vadi var altimizda. Alara çayi çizgi halinde akiyor.
Bir düzlüge iniyoruz, burasi yerel adiyla Pelitli(Meseli) çökek. Buraninda anisi var diyor Hüseyin Çetin. Bittilarin Ali Onbasi'nin oglu Osman'in kirk keçisi burada bir kurt sürüsü bogup öldürmüs, Osman babasinin korkusuna keçileri birakip kaçmis, köylü Osman'i aramaya gelmisler bu vadiye bulamamislar.Osman nerdeymis biliyor musunuz ? mandanin yaninda “Manda yorulunca giderler iste bu pelitli çökek böyle bir yer” dedi Hüseyin Çetin. Orada dinleniyoruz. Tüm ekip toplaniyor. Zorlaniyorlar korkanlar oluyor, aglayanlarda. Ama korku olmadan, heyecan olmadan yürüyüsten arta kalan bir seyde olmuyor. Ümit Durak, Hasan Altunbas, Ismail Ülker, Ahmet Simsek acele etmeden moral vererek götürüyoruz Todokslular'i. En arkada Neset Gülseren ve Hüseyin geliyorlar. Acele etmiyoruz. Inis zor, inis riskli ama zevkli ve heyecanli. Gülseven'le Neset sabirla geliyorlar arkadan acele etmeden, zorlanmadan ve zorlanmadan.Sonra toplaniyoruz. Çamliktan karsimiza Alara Kalesi 1. Aleaddin Keykubat tarafindan yaptirilmistir. Burasi Antalya-Konya kervan yolunun en önemli geçitiymis. 1232 yilinda da yine Selçuklu Sultani Aleaddin Keykubat tarafindan kalenin biraz ilerisine birde kervansaray yaptiriliyor.
Doyumsuz manzara
Alarakalesi'ni uzaktan, Alara Çayi'nin üzerinden doyumsuz manzarayla seyrediyoruz. Sonra birden serin sulariyla Alara çayi ormanlarinin arasinda karsimiza çikiveriyor. Bu tüm yorgunlugumuzu unutturuyor. Herkes çantasini birakip kendini suya atiyor. Soguksu bizi rahatlatiyor, dinlendiriyor. Sonra suyun basinda yemeklerimizi yiyoruz. Tekrar suya atiyoruz kendimizi. Ümit Durak Güler Hanima soruyor, “Nasil buldunuz parkuru” diye. Güler Hanim, “Su her seyi unutturdu” diyor. Zorlu bir vadi Alara vadisi, kaygan, uçurum, dik ve tüm arkadaslar heyecanla iniyorlar Alara'ya. Alara hepimizi kucakliyor, oksuyor, seviyor bagrina basiyor.
Alara'yi takip edip asagilara dogru yürüyoruz. Alara Kalesi, Alara Çayina ve tüm çevreye hakim. Alaraçayini bastan basa geçmenin ayarayi tanimanin, soguk kaynak suyundan içmenin, Alara'ya inerken kanyonunda yüzerken ve gece çayin kenarinda yatarken yasadigimiz heyecan bize mutluluk veriyor. Alara bir cosku, Alara bir heyecan, Alara bir güzellik olarak akiyor Akdenize dolana dolana.
Alara Çayi'ni üç etapta yürüdük. Birinci etap; Alara'nin çikis yeri olan Çündür'e ve Alara Kanyonu'ydu.
Çündür'e, 300 metre rakiminda Gündogmus Ilçesi'nin en derin vadisi.
Çündür'e, Kemer Köprü'yü geçmeden Alara Çayi'ni sagdan takip ederek tozlu bozuk zorlu bir yoldan araçla gidilebilir. Ya da Gündogmus'tan dolana dolana asfalt ama zorlu bir yoldan inilir.
Çündüre Vadisi, gürül gürül akan su kaynaklari ile ünlüdür. Bugün her kaynak alabalik çiftligine dönüsmüs olup, eskiden balli incirleri(gebik,keletir), kuru üzümleri ile ünlü Malaniçi, bugün baliklari ile ünlü bir yere dönüsmüstür.
Eskiye özlem
Alara'nin çiktigi vadiyi Malaniçi derler. Malan köyleri eskiden üzüm ve incirleri ile ünlüydü. Bu köylerde yasayanlar, incir kurutur iplere dizerler, buna da “Keletir” denir. Ipe dizili olmayan kurutulmus incirlere ise “Gebik” denirdi.
Köylüler bunlari güz sonuna hazirlarlar, yayladan gelen Yörükler de kilçuval, yün kolanlar ve yün deri peynirleri ile degisime gelirlerdi.
Yörükler nerede ?
Sindirfe Köyü'nde yasli bir nine, “Eskiden ne keletirler dizer, ne gebikler kuruturdum oglum. Yörüklerde almaya gelirdi. Bir keresinde Balli Kiz diye yasli bir Yörük kadini vardi. Bir kil çuval ve bir kolana, on oklava keletir verdim. O anda yaninda bir kil çuvali vardi. Onu verdi. Borcu olan kolani sonraki sene getirdi. Simdilerde gelmez oldular. Incirlere kim bakacak” deyip hüzünleniverdi.
Alara Nisan'da çosar
Çündüre'ye inince Uçan Selale'nin önüne çadirimizi kurup yerlestik. Agustos ayinda Uçan Selale, suyunun en az oldugu dönemi yasiyordu. Selaleye selale demek için Nisan'da Çündüre'ye gelmeli. Kis boyunca Gigi Dagi'na, Barci'na, Karayilan Dagi'na yagan karlar Nisan'da erimeye basladi mi iste o zaman çosar Alara Çayi.
Agustos'ta hava sicak, rakim 300 metre olunca oldukça bunaliyoruz. Sonra Uçan Selale'nin altina gidip Alara'nin dogdugu yerden suya giriyoruz. O ne ! Su buz gibi. Girmemizle, çikmamiz bir oluyor.
Nisan'da 100 metre yükseklikten, Akdag'in yamacindan gürleyerek ve etrafa dumanlar saçarak akan selale, Agustos ayinda, 25 – 30 metrelerden suyu oldukça azalmis olarak akiyordu.
Bir süre bekleyip isindiktan sonra Gülseren, Hikmet, Hüseyin ve ben atliyoruz kanyonun içine. Kanyon dik mi dik. Suyun akisi bizi geriye dogru sürüklüyor.
Yüzüyoruz. Kenardan tutunarak yürüyoruz. Ama adeta donuyoruz. Vücudumuzun suyun içinde kalan kismi morariyor. Bir kenara çikip isiniyoruz. Her tasin arkasindan gürleyerek çikiyor sular. Çoskulu, köpüklü ve soguk. Salur'un altindan Malaniçi'ne girip tam da bu kanyonda, esasen selaleden çikan suyla olusan Alara Çayi çosarak Çündüre altlarina dogru kivrila kivrila akiyordu.
Alara'nin baliklari
Hemen çayin kenarindan çikan köpüklü kaynaga kadar gidiyoruz. Su yankilaniyor kanyonda Gökyüzü uzak, masmavi parliyor. Su sesi dinlendiriyor bizi. Alara'nin baliklari yavastan çikiyorlar kanyonun derinliklerinden sanki. Hüseyin'in, “Sunlari bir yakalayip yesem” düsünü anlamislar gibi kayboluyorlar kanyonda. Kanyon bir doga harikasi. Suyun ugultusu, kanyonda yankilanmasi, berrak masmavi akan Alara Suyu, bizi dinlendiriyor. Kana kana içiyoruz kaynaktan. Bir incir agaci salinmis taslarin arasindan suya bakiyor dallari. Uzaniyoruz koparmak için incirlerinden. “Malan inciri bu diyoruz, balli mi balli olur.” Ama uzanamiyoruz. Kayip düsüyoruz. Kanyonun içine. Su bizi aldigi gibi götürüyor asagilara. Taslara çarpmamak için dikkatliyiz. Ama donuyoruz soguk suda.
Sudan çikinca oturuyoruz. Aciktik mi aciktik. Hemen domates, üzüm ve peynire saldiriyoruz. Öyle dinlenmisiz ki ne kadar yedigimizin farkinda bile degiliz. “Ben üzüm ve incir çalacagim” diyor bizim Hüseyin hoca. Orda yasli bir teyzeye soruyoruz. Üzüm ve incir çalabilir miyiz diye. “Koparin oglum kim ne diyecek. Doyurun karninizi” diyor teyzemiz.
Alara'ya inilir de balik yenmez mi ? Aldigimiz ala baliklari, irmak kenarina yaktigimiz atesin üzerinde bir güzel izgara yapip afiyetle yiyoruz.
Alara Çayi, Çündüre'den sonra baglari ve bahçeleri sulayarak, dolana dolana, kayalarin arasina sikisarak Gündogmus'un altinda, Osmanli dönemine ait Kemer Köprü'nün altindan geçerek akmaya devam ediyor. Alara, 80 kilometrelik bir yol kat ettikten sonra Akdeniz'e dökülüyor.
Alara'nin her bölümü bir baska güzellikte, bir baska çoskudadir.
Alara Çayi'nin diger bölümlerini görmek için bu kez Nisan'da tekrar yola çiktik. Bu kez Alara'nin Kemer Köprü, yani Gündogmus'tan asagi kismini incelemek için kampli gezi düzenledik.
Alara'nin asagisi ile ilgili gözlemlerimizi aktarmaya çalisacagiz.
ALARA, DOLANI DOLANI AKAR AKDENIZ'E
Çocuklugumda Anam, “daglar adami kendine çeker” derken, belki o zaman çok sey anlatmiyordu bu deyis bana. Ama bu gün bu deyis çok sey anlatiyor. Daglarla yani bir bütün olarak dogayla ilgilenen birisi için çok önemlidir.
Bayan dagcimiz Gülseren'in endisesi
Doga çekiyor insani kendine; duramiyorsunuz, tanimak yasamak istiyorsunuz. Iste bu duygularla hazirlandik Alara Çayi'nin orta kesiminde kampa. Oralarda çokça domuz ve kurt oldugu söylenmisti bölgeyi taniyanlarca. Gülseren'i tedirgin etmisti bu söylentiler, “Ya gece domuz çadirimiza gelirse, ya kurtlar çadirimiza saldirirlarsa” düsüncesiyle ne yapacagimizi düsünüyordu Gülseren. Sabah saat 06.30 da Antalya'dan yola çikarken gökyüzü kapkaraydi, ama dagcinin yazi kisi olmazdi yeter ki malzemeleri yeterli olsun. Dagci; dogayi taniyan, kosullari bilen ve ona uygun tedbir alan, davranan insan demektir bir anlamda.
Dagci yolunda gerek
Antalya'dan yola çikip Güzelbag (Kizilagaç) kasabasina vardigimizda saat 09.00' du. Hava agir ve soguktu. Kahveler kisi çagiriyordu. Köy kahvesinde simitlerimizle sabah çaylarimizi içip, köylülerden bölge hakkinda yeni bilgiler aldiktan sonra kalktik. Dagci yolunda gerekti. Antalya'dan 193 km. sonra saat 10.00' da Kemer Köprü'ye (Ortagonus Köyü) varmistik. Kemer Köprü, Alanya'dan gelen yolu Gündogmus'a (Eksere) baglayan, Alara Çayi'nin kenarinda Ortagonus Köyüne bagli küçük bir mahalle. Alara Çayi ise baharin getirdigi dehsetli bir gürültüyle akiyordu mahallenin ortasindan, tarihi Selçuklulara dayanan kemerli köprünün altindan. Ortagonus Köyünün tam karsisinda Ümitli Köyü (Olamas), Ümitli'nin biraz üstünde de Gündogmus(Eksere) oturuvermisti daglarin sirtlarina. Aracimizi Kemer Köprü'ye birakarak sirt çantalarimizi alip, Alara Çayi'nin güney kiyisindan batiya dogru yani; Alara'nin akis yönünde yürümeye basladik. Yol hemen çaya sinir gidiyordu. Alara Çayi debisinin en yüksege ulastigi ve her deresinin katilimiyla coskusu daha da artarak dehsetli bir ugultuyla akiyordu vadide. Ugultu öyle bir yankilaniyordu ki , her kayanin altindan büyük kaynaklar yada yer alti sulari geçiyor hissine kapilabiliyorsunuz.
Alara'nin çoskusu
Kayalarin arasinda dar geçitler olusturarak, coskulu, heyecanli, ürkütücü ve insani rahatsiz etmeyen, üstelikte insana huzur veren bir ugultu çikararak akiyordu Alara Akdeniz'e dogru.
3-4 km. yürüyünce Bayir Köyü altinda akan, Bayir Suyu denen 20-35 m. yükseklikten uçarak Alara'ya inen ilk selaleyle karsilasinca heyecanlandik. Agaçlarin arasindan ormani yararak birden Alara'ya yetisme kaygisiyla, Alara'nin gürültüsünde sesi kaybolarak akiyordu Bayir Suyu güneyden Alara'ya. Alara Çayi boyunca yürümeye devam ediyorduk. Bahar çoktan gelmisti Alara vadisine. Kus sesleri yükselemiyordu, Alara'nin ugultusundan. Beklide Alara vadisindeki kuslar daha bir yüksek sesle ötüyorlardi ama bosuna. Çiçekler rengarenk, salepler morun en güzel tonlariyla açmislardi Alara vadisinde. Salepler alimliydi, yabani orkidelerdi bunlar.
Suyun senfonisi
Doganin büyüleyici atmosferinde yola devam ederken, birden irmagin gürültüsü degisip artarak çogaldi,durduk; Alara'ya dogru bakinca taslarin arasindan yani büyük büyük kayalarin arasindan, çaya 15-20 metre uzakliktan uguldayarak köpükler içerisinde delicesine fiskiran debisi oldukça yüksek bir kaynak akiyordu Alara'ya. Köylülerin anlattigi köpüklü su idi bu. Öyle muhtesem akiyordu ki bu köpüklü su, bir gelin duvagi içerisinde heyecanli, coskulu ve mutlu kosuyordu Alara'ya ve Alara daha bir coskulu aliyordu kollarina köpüklü suyu güneyinden. Burada durduk. Bir senfoniydi sanki bu. Köpüklü suyun fiskirirken çikardigi nameler, Alara'ya kavusurken ki ugultusu ve daglardaki yankisi bambaska bir müzik armonisi olarak geliyordu kulaklarimiza. Sonra Bayir Köyü altindan gelen ve yazin azalan bayir deresinin üzerinden geçerek yürüdük. Kuzeyden Gündogmus(Eksere) altindan Sümen Deresi'nin kivrilarak, daglarin arasindan gelip,”Beni de al” aceleciligiyle Alara'ya katildigini gördük. Alara'nin coskusuyla birlikte bizimde heyecanimiz artiyordu. Gözümüz daglarda, kulagimiz Alara'daydi. Her kaynak aniden fiskirip atliyordu Alara'ya. Iste kuzeyden Senir Köyü (Seger) altlarindan, daglardan kayalari yararak kendine yol açip kivrilarak Alara'ya ulasan, “Hüseyin Saraçoglu'nun lale selalesi” dedigi Lele Selalesi coskuyla daglarin yamaçlarindan, ormanlarin arasindan parlayarak iniyordu Alara Çayi'na.
Alara ve selaleler
Sonra daha nice irili ufakli sular sanki her köyden bir haber ulastiriyordu Alara'ya. Alara coskulu, Alara köpüklü, Alara durmak ve doymak bilmez bir hizla akiyordu vadisinde. Orman büyülemisti bizi. Alara vadisi, kayalari, kayalarin sarpligi ve selaleler büyülemisti bizi. Yorulmayi unutmustuk, yürüdükçe yürümek istiyorduk ve 17-18 km. yürümüstük ki; Garahese Köyü ile Karabul Köyü altlarindan bir uçurumun üzerinden çikarak, Alara'ya kavusmanin heyecaniyla kendini uçurumun 80-100 metresinden öylesine birakiveren doga harikasi Neylet (Naylet veya Lanet) Selalesi çikti karsimiza. Doyumsuz bir seyri vardi. Neylet'in karsisina geçip, çantalarimizi indirip Alara'nin köpüklü suyuna ayaklarimizi soktuk. Biz dosttuk Alara'ya. Onu kirletmeyecegimizi hemen anlamistiki, dostlukla ayaklarimizin yorgunlugunu aliverdi. Alara'nin kiyisinda,Neylet'in karsisinda, selalenin coskulu, heyecanli akisina bakarak yemeklerimizi yedik. Saat 15,30 idi. Toparlanip dönmek için hazirlandik. Biraz ilerimizde, Alara'nin kuzeyinde Manas( Kaleycik) Köyü'nün evleri görünüyordu. Manasin karsisina kadar yürüyebilir ve Manas Selalesini görebilirdik ama en az 1-1,5 saat daha yürümemiz gerekiyordu. Vakit geç olmustu. Karanliga kalmadan çadirlarimizi kurmaliydik.
ALARA, DOLANI DOLANI AKAR AKDENIZ'E (3)
Geriye döndük. Dönüste ilk defa geçiyormus hissiyle bakiyorduk çevremize, Alara vadisine. Kemer Köprü'ye 2 km. kala, hemen irmagin kenarinda, orman yoluna bitisik Viran Yer (veran) denen düzlükte çadirimizi kurduk. Kamp atesimizi yaktik. Kampçi kampinda gerekti. Üç çadir, alti arkadastik. Saat 12.00' de kamp atesimizi söndürüp çadirlarimiza çekildik. Alara Çayi, Alara vadisinin issizlasmasina coskusuyla izin vermiyordu. Gülseren, domuz gelir korkusuyla saat 04.00'e kadar uyumadi.
Kamp atesi
Sabah 07.00' de kalktik. Kamp atesimizi yeniden yakarak, sabah kahvaltimizi birlikte, nese içerisinde yaptik. Kamp atesinde ve Alara'nin suyuyla çayin demi ve tadi bir baskaydi. Dagi tanimak, paylasmak, dayanismak çok önemlidir dagci için.
Ikinci gün yani 27 Nisan Pazar günü arabamizi saat 10.00' da tekrar Kemer Köprü'ye birakarak, köprünün üzerinden geçip Alara'nin kuzeyinden Çündüre yönünde doguya dogru yürümeye basladik. 2 km. yürüyünce, Alara'nin kuzeyinden, Pembelik Köyünün altindan gelen Karincali Dere ile Alara'nin birlestigi yere geldik.
Alara, vadisinde mutlu akar
Bir yanda Sari Kaya Dagi(Gündogmus yönünde) , bir yanda Göktas Tepesi (Semet Köyüne dogru), bir yandan da (Kemer Köprü'nün dogusunda) Asar Dagi birden yükseliveriyordu vadide. Bu daglarin arasindan coskulu, güvenli ve mutlu akiyordu Alara Çayi. Ve Kemer köprünün üzerinde dimdik yükselene Susuz Dag, sanki kanat germisti Alara'ya.
Tas döseme kervan yolu
Karincali Derenin üzerindeki tahta köprüden geçince tas döseme kervan yolu kirk kez dönerek, Kirk Dönmeler dagina dogru çikiyordu. Tarihi Romalilara dayanan ve Selçuklulardan bugüne tüm göçerlerin üzerinden geçtigi bu yol, tüm tarihiyle canli olarak döne döne çikiyordu Kirk Dönmeler tepesine. Kendini, tarihini ve güzelligini koruyordu. Her bir tas ölçülü, bilinçli dösenmisti.; develer düsmesin, atlar sekmesin diye. Derenin hemen kenarinda yemyesil, bu mevsimde papatyalara bürünmüs, küçük bir düzlük vardi. Burasinin göçerlerin konaklama yeri oldugu apaçikti, geçici ev ( yikik) yapilan taslar duruyordu. Yikintilari daha bir belirgin duran Hatmalinin Hani, yeri bir baska anlam katiyordu buraya. Bu dönmeleri döne döne çikip tepenin basina varinca çok sert bir rüzgarla karsilastik. Burasi bir baska konaklama yeri olan Agulusu idi. Agulusu'dan bakinca karsimizda duran, Sindirfenin (Çayirözü Köyü) ve Malan Köyünün (Ortaköy) üzerinde yükselen Barcin Akdag ve Karayilan Dagi sert rüzgarlariyla önümüzü kesiyordu. Bu göç yolundan, Payallar, Güney, Güzelbag, Ortagonus, Türkler, Bayir ve Avsallar köylüleri yaylaya gidiyorlardi.
Bu tas döseme göç yoluna derbent yada devrent diyor göçerler. Bu yol dagin yamacina bir uçtan, bir uca tas dösenerek yapilmis.
Yollar yörükleri bekliyor
Simdilerde ölmeye yatmis kirk dönmeler kervan yolu, digerleri gibi. Yaylalara araba yollari yapilinca, develer, atlar bir bir yok olunca; eskiden bir hafta, on günde gidilen yaylalar, bir günde hatta birkaç saatte gidilir olmus. Yollar anilariyla kalivermis bas basa ve ölmeye yatmis kervan yollari üzüntüden. Süslü kervanlar geçermis bu yollardan alli pullu süslenmis Yörük kizlariyla. kiratlar, yörük beylerinin altinda, yepyeni nallarinin sakirtilariyla yürürlermis, geceleri nallarinin çivileriyle devrent taslarindan kivilcimlar çikartarak.
Hüseyin, çobanligi özlüyor
Payallar Köyü'nden, daha önceleri çoban olan ve sürüleriyle, develeriyle defalarca buradan geçen, simdilerde çobanligi birakan Hüseyin isimli biriyle karsilastik. Onunla koyu bir göç sohbetine daldik. Gülseren birkaç kez, “Gidelim, geç oldu” diye müdahale edince eski çoban Hüseyin'in anilarindan koparilmak hosuna gitmedi ve “Siktin be bacim, surada ne güzel iki laf ediyoruz, sen herhalde sehirlisin” demesi bir baska anlam katti yayla anilarina.
Iki günde elli iki km. den çok yürümüstük. Oldukça yorulmustuk. Ama Alara vadisini tanimanin verdigi mutluluk her seye baskin geliyordu. Doga bizi bir kez daha bambaska bir dünyaya götürmüstü. Dinlenmistik, mutluyduk tatli bir yorgunlugun altinda. 15,30' da Kemer Köprüye gelerek, balik lokantasina oturduk.
ALARA, DOLANI DOLANI AKAR AKDENIZ'E (4)
Alara'nin son bülümü daha dolayimsiz ama coskulu, doyumsuz. Ali köprüsünden asagiya da yine Agustos ayinda gidiyoruz. Namaras altinda, Arikçali mezarliginda araçlardan inip son etap Alara yürüyüsünü baslattik. Arikçaliyi geçince saga sapip seyit etkinliginden geçip ibis etkinligine döndük. Buralarda ormanlik alanin içerisinde, zamanla köylülerce ormandan çalinmis etkinlikler. Adlari da üstünde. Ibis etkinligi biraz daha çukurda kalan bir etkinlik bolca mese agaçlari var. Ibis etkinliginin kuzeyindeki tepede antik bir yerlesim yeride bulunmakta. Burada birde harman var. Harman ekinler biçildikten sonra toplanip düvenle sürüldügü alan. Musa diye bir köylü ekinlerini biçip harman yerinde toplamis, düvenle saplari güzelce sürmüs ve beklemis. Yel gelsin samani bugdaydan ayirayim diye. Elinde yaba bir hafta beklemis yeli Musa Dayi. Ama bir hafta ne yel gelmis ne Musa Dayi elinden yabayi birakmamis. Sonra yel gelmis, bugdayi samandan ayirmis Musa Dayi ve “Sükür demis çok sükür ya onbes gün yel gelmeseydi”
Imamlarin lakaplari
Ibis etkinligini geçip kuzey batiya dogru dönüyoruz. Ormanin içinde bir keçi yolu var. Buna sadece keçi yolu denmez. Artik patika olmus. Buralarda keçi yataklari, koyun yatiklari varmis eskiden, çoban evleri(sayvant) yikinti halinde duruyor. Durmus Ali'nin çocuklugu buralarda geçmis”Çok keçi güttüm” bu ormanlarin ortasinda diyor. Hava sicak ama biz hiç günes görmüyoruz. Hafif bir esintiyle ilerliyoruz. Alara Çayi vadisine dogru.
Mandanin yatagina geliyoruz.”Gelin boguldugunun üstü burasi” diyor Durmusali. Durmus Ali Killi'nin oglu. Buralar hep imamlarin lakaplariyla aniliyor. Bir gelin bogulmus bu derede. Manda koyun çobaniymis hiçbir seye aldirmayan, sorunsuz, yazi kisi ayirmayan bir çoban. Kendiyle koyunlariyla, dünyayla dalga geçiyormus her zaman.
Vadi çok derin
Gelin boguldugunu geçip, bir süre ormanin içinden yürüyünce Alavadi önümüze çikiveriyor. Derin mi derin bir vadi. Oldukça asagilardan akiyor. Alara Çayi süzegin oradan çogalarak akan Alara, asagi dogru dar geçitlerden süzülerek akiyor. Eskiden tomrukçular gezermis. Tomrukçular develerle tomruk çeker, Alara'ya tomruk atip suyun akintisiyla tomruklari indirirlermis sahile. Bir an tomrukçu seslerini biran keçi çanlarini duyar gibi oluyoruz. Orman sessiz. Alara çogalarak, ugultuyla akiyor Akdeniz'e dogru.
46 Todokscu Alara Vadisi'nde
Todoks'un günübirlik yürüyüsünde 46 Todokslu Alara Vadisi'nde yürüyoruz. u daglari kimler tanimamis ki efeleri, hirsizlari, çobanlari, tomrukçulari, avcilari. Eskiden geyikler gezer, kurtlar çakallar, ulurmus bu vadilerde. Eskiden ormanlinin sevgisinden keçilerini kaçirip günlerce saklarmis çobanlar bu vadilerde. Sirkat vergisi varmis eskiden, Asar yani. Keçiden alinana sirkat denirmis her on keçiden birini gelip devlet alirmis. Köylüde ne yapsin sirkat vakti gelince keçilerin üçte ikisini kaçirip günlerce saklarmis bu vadilerde. Bazen hiç vermezlermis.Sirkat vergisi on sene birikirmis. Osmanli alacagini birakir mi durmadan sikistirirmis. Ne yapsin köylü. Bir gece develerini yükletip, keçileri alip yola koyulurmus günlerce gider sonra issiz bir vadide yurt tutarmis ve sirkattan kurtulurmus böylece. Çok yer degistirme olmus göçerlerde bu yüzden. Daglar vadiler ormanlar her zaman özgürlükten yana olmus, her zaman baskaldiriya kucak açmis, yoksulun yaninda olmus, ve hep sevda türküleri söylenir daglarda hep dertler daglara anlatilir türkülerde ve hep daglara siginilir, daglar kucak açar zorda kalanlara.
Zorlu inis
Zorlu bir inis var önümüzde her geçit bir kayalikla sonlaniyor zorlaniyor Todokslular. Ama her molada essiz bir vadi var altimizda. Alara çayi çizgi halinde akiyor.
Bir düzlüge iniyoruz, burasi yerel adiyla Pelitli(Meseli) çökek. Buraninda anisi var diyor Hüseyin Çetin. Bittilarin Ali Onbasi'nin oglu Osman'in kirk keçisi burada bir kurt sürüsü bogup öldürmüs, Osman babasinin korkusuna keçileri birakip kaçmis, köylü Osman'i aramaya gelmisler bu vadiye bulamamislar.Osman nerdeymis biliyor musunuz ? mandanin yaninda “Manda yorulunca giderler iste bu pelitli çökek böyle bir yer” dedi Hüseyin Çetin. Orada dinleniyoruz. Tüm ekip toplaniyor. Zorlaniyorlar korkanlar oluyor, aglayanlarda. Ama korku olmadan, heyecan olmadan yürüyüsten arta kalan bir seyde olmuyor. Ümit Durak, Hasan Altunbas, Ismail Ülker, Ahmet Simsek acele etmeden moral vererek götürüyoruz Todokslular'i. En arkada Neset Gülseren ve Hüseyin geliyorlar. Acele etmiyoruz. Inis zor, inis riskli ama zevkli ve heyecanli. Gülseven'le Neset sabirla geliyorlar arkadan acele etmeden, zorlanmadan ve zorlanmadan.Sonra toplaniyoruz. Çamliktan karsimiza Alara Kalesi 1. Aleaddin Keykubat tarafindan yaptirilmistir. Burasi Antalya-Konya kervan yolunun en önemli geçitiymis. 1232 yilinda da yine Selçuklu Sultani Aleaddin Keykubat tarafindan kalenin biraz ilerisine birde kervansaray yaptiriliyor.
Doyumsuz manzara
Alarakalesi'ni uzaktan, Alara Çayi'nin üzerinden doyumsuz manzarayla seyrediyoruz. Sonra birden serin sulariyla Alara çayi ormanlarinin arasinda karsimiza çikiveriyor. Bu tüm yorgunlugumuzu unutturuyor. Herkes çantasini birakip kendini suya atiyor. Soguksu bizi rahatlatiyor, dinlendiriyor. Sonra suyun basinda yemeklerimizi yiyoruz. Tekrar suya atiyoruz kendimizi. Ümit Durak Güler Hanima soruyor, “Nasil buldunuz parkuru” diye. Güler Hanim, “Su her seyi unutturdu” diyor. Zorlu bir vadi Alara vadisi, kaygan, uçurum, dik ve tüm arkadaslar heyecanla iniyorlar Alara'ya. Alara hepimizi kucakliyor, oksuyor, seviyor bagrina basiyor.
Alara'yi takip edip asagilara dogru yürüyoruz. Alara Kalesi, Alara Çayina ve tüm çevreye hakim. Alaraçayini bastan basa geçmenin ayarayi tanimanin, soguk kaynak suyundan içmenin, Alara'ya inerken kanyonunda yüzerken ve gece çayin kenarinda yatarken yasadigimiz heyecan bize mutluluk veriyor. Alara bir cosku, Alara bir heyecan, Alara bir güzellik olarak akiyor Akdenize dolana dolana.
Okunması gereken bir yazı dizisi .bir gezi keşfi. yaşamaya deger.
http://www.tumgazeteler.com/ alıntı yapılmıştır
http://www.tumgazeteler.com/ alıntı yapılmıştır