OROS DAĞLARI’NDA…
Toros Dağları, Doğu Karadeniz’le birlikte çağlayanların beşiğidir. Çağlayan görmek için önereceğim ilk rota, Alanya-Taşkent-Hadim hattı. Uçurumların kıyısından geçerken bazen aşağı bakmaya korkacağınızı, Taşkent’e vardığınızda kayaların arasında yerleşmiş bu garip kasabanın Amin Maalouf’un romanlarındaki coğrafyaları anımsatacağını biliyorum. Bu yolda bulunan Uçan Çağlayanı da, kayalıklardan Gökdere’ye düşerken gökkuşağı yaratma ustasına dönüşüyor. İkinci önerim, Güzelbağ-Gündoğmuş hattı üzerinden Köprülü’ye gitmeniz. Orada Alara Çayı’nın doğum yeriyle karşılaşacaksınız. Baharda küçük bir kanyonun ağzında patlayan Alara Çağlayanı, unutulmaz bir su bayramı yaşatacak size.
SULARI YUTAN DELİK
Şiir yalnızca sözcüklerle yazılmaz; görüntülerle de yazılır. Antalya’daki Kurşunlu Çağlayanı da bu görüntülerden birini yaratıyor. Ağaçların arasından yürüyerek aşağıya indiğinizde, birden 12 metreden damlalarını aşağıya bırakan çağlayan ile karşılaşıyorsunuz. Boşluğa verdiği sözü tutmak için dökülür gibidir...Kurşunlu’nun ‘kardeşi’ Düden Çağlayanı da, Kırkgözler’de kendini yeryüzüne verip sonra, defalarca kaybolup yeniden ortaya çıkıyor. Düden, ‘su yutan delik’ anlamına geliyor. Yanındaki merdivenlerden büyük bir kayanın içine doğru inerken, uğultu gitgide artıyor. Birden kendinizi çağlayanın altında buluyorsunuz; altında dediğim, bir mağara ağzının üzerinden dökülen çağlayanın içindeymiş gibi...
Hangi birini anlatayım? Kapuzbaşı’nı mı, Samandere’yi mi; Tortum’u mu, Ulukaya’yı mı? Hasanboğuldu’yu mu, Yerköprü’yü mü; Ayder’i mi, Gelintülü’nü mü? Bir ‘su bayramı’ nasıl anlatılır? İyisi mi çağlayanların türküsünü dinlemek için yollara düşün siz.