Ayağa kalkan sular
Çağlayanlar
İlkbahar yağmurları, sadece çiçeklenmeye hazırlanan tohumları değil, eriyen karlarla karışan akarsuları da harekete geçirir ve çağlayanlara yol verir.
Anadolu’yla ilgili gerçeküstü bir film çekseydim, ilk görüntüler Ece Ayhan’ın dizelerinden çıkardı: “Uç Doğu. / Anadolu’yu anlatacaktır öğretmen. / Haritayı asar. / Bütün sınıf korkmuştur; göller, ırmaklar dökülecekler!”. Coğrafyayı da, çocukluğun o saf dünyasını da aşan bir şiirdir “Dökülecekler!”.Dizeler müthiş bir imge sağanağını başlatır. Sınıf duvarına asılan bir haritadan aşağı doğru dökülen onlarca ırmak, göl, deniz… Ve doğuracakları bir sürü çağlayan… Bu şiiri ilk okuduğumda içimdeki sularda şöyle bir tümce yaratmıştı: “Çağlayanlar; nehirlerin, ırmakların, derelerin ayağa kalkmış halidir!” Evet, çoğu insan için çağlayanlar ‘düşen sular’dır; benim için ise, ‘ayağa kalkan sular’… Ayağa kalkarlar ama, kışın buzdan dişleri herkesi durdurduğu gibi onları da durdurur. Nehirler, çaylar ve dereler, Anadolu coğrafyasını milyonlarca yıldan beri şekillendirip durdular. Güçlendiklerinde taştılar, yatak değiştirdiler. Denize dökülmeden önce çok parmaklı eller gibi açıldılar, bölündüler, deltalar yarattılar. Bereketi taşıdılar, hayat verdiler ovalara ve tarlalara. Onlara Göksu dedik, Kızılırmak dedik, Çoruh dedik, Eşen dedik… Suları azaldığında endişelendik, çünkü bazen bir pınardan kana kana su içmekti yaşam, bir yolcu için. Zaten hepimiz “devrandan gelip geçen birer yolcu değil miydik”?Sular, baharla birlikte, eriyen karları ve yağmurları yüklenip dağlardan çağlayanlarla gürül gürül indiler. Deniz gücünü nasıl dalgalarla gösterirse, onlar da çağlayanlarla sınadı varoluşlarını. Yükseklerden düştüler, geçitler ve kanyonlar açtılar kayaları aşındıra aşındıra. Geçtikleri yerlerin kıyılarında ağaçlar bitti, çiçekler açtı. Köprüler kuruldu. Başlarına, “Ey yolcu, su içtiğin bu hayratı Veliler köyünden ...” diye başlayan yazılar kazınan çeşmeler yapıldı. Yolcuların duasını almak isteyenler, önce onların dudaklarını ıslattılar. Ve bir gün bir çağlayanın başında yorgunluk atan bir bilge, şöyle mırıldandı: “Gücüne kanma! Bir taşı delen, suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.” O günden sonra, Anadolu’da akarsular bereketi hakça paylaştırmak için kollara ayrıldılar, dört bir yana aktılar, aktılar, aktılar… Bu yazı da, onlara selam olsun diye yazıldı.